Reenkarnasyon: Ruhun Yolculuğu



Reenkarnasyon… Kulağa bazen büyüleyici, bazen tedirgin edici gelebilecek bir kavram.

Hayat boyunca sayısız anı biriktirdiniz, biriktirdiğiniz bu anılar, geçmişin her köşesinden size sesleniyor. Zamanı geriye sarıp bir adım daha atacak olsanız da, bir noktada, son bir adım daha atmanız gerektiğini hissediyorsunuz. O anın yaklaştığını içsel bir huzurla kabul ediyor, etrafınızdaki sevdiklerinizin veda ederkenki hüzünlü bakışlarını görüyorsunuz. Ne de olsa, yaşamınızın sonuna gelmişsinizdir. Ancak o an, bir tuhaflık başlar; anıların kokusu silikleşir, dünyadaki sesler uzaklaşır ve sonunda gözleriniz kapanırken, zihninizin en derin köşesinden size bir şeyler fısıldanır. Kalbinizin son bir kez çarpmasıyla, beyniniz hayatınızda ilk kez kendini tamamen açar ve bir ışık, karanlığın içinde parlamaya başlar.

Ve işte o ışığa doğru yürüdüğünüzde, bedeninizin eski hali kaybolur; bedeniniz küçülür, ellerinizin minik parmakları açılır ve bir kadının sıcak kucağında, sevgi dolu gözlerle sizi karşılayan bir annenin nazik sesini duyarsınız: "Hoş geldin, küçük bebek." Çevrenizde, tanımadığınız yüzler, bilinmeyen bir dünya ve bambaşka bir zaman dilimi vardır. O kadar hızlı bir değişim yaşarsınız ki, geçmişe dair hatıralarınız silikleşmeye başlar ve bir anda her şey sıfırlanır. Yeni bir hayata başlamak, eski bir yolculuğun sonu olur.

Evet, belki de bu, bir bilim kurgu filminden fırlamış bir sahne gibi görünebilir. Ancak bunun ötesinde, bu dünyada gerçekten de böyle bir dönüşüm yaşadığını düşünen ve deneyimlerine derin bir anlam yükleyen insanlar vardır. Bu inanç, kelimenin tam anlamıyla, bir yaşam sonrasında başka bir yaşamın başladığına dair duygusal ve felsefi bir yolculuktur. Reenkarnasyon inancı, insanlığın en eski sorularından biri olan "Öldükten sonra ne oluyor?" sorusuna bir cevaptır.

Peki, bu inancın kökenleri nereden gelmektedir? Binlerce yıl öncesine dayanan eski uygarlıklarda, yaşam ve ölüm arasındaki bağlantı ve yeniden doğuş fikri, hem dini hem de felsefi bir olgu olarak varlık bulmuştur. Hindistan, Mısır, Yunanistan gibi medeniyetler, ölümden sonra yeniden doğmanın farklı biçimlerine dair inançlar geliştirmişlerdir. Ancak bu düşünce, sadece bir inanç olmanın ötesine geçmiş ve zamanla bir yaşam felsefesine dönüşmüştür.

Peki, reenkarnasyon inancı günümüze nasıl bu kadar yayılabildi? Aslında, modern zamanlarda artan manevi arayışlar, geçmişe dair özlemler ve ölümün sonsuzluğu konusundaki derin korkular, bu inancın yeniden popülerleşmesine zemin hazırlamıştır. Özellikle 20. yüzyılın ortalarında Batı'da hızla yayılan spiritüalist akımlar, reenkarnasyonun daha geniş bir kitle tarafından kabul edilmesine yardımcı olmuştur. Bunun yanı sıra, kişisel gelişim, yaşamın anlamını keşfetme arayışındaki insanlar, reenkarnasyonu daha çok bir çözüm olarak görmeye başlamışlardır.

Bugün, hala dünyada milyonlarca insan, yaşamlarının ölümden sonra devam edeceğine inanıyor ve her bireyin geçmiş yaşantılarından izler taşıdığı düşüncesini benimsemiş durumda. İnsanlık tarihinin en büyük sorularına bir cevap arayarak, ölümün ötesine geçmeye çalışan bu inanç, insanın sonsuzluğu ve varoluşu üzerine derin düşüncelere sevk etmeye devam etmektedir.

Reenkarnasyon, "yeniden bedenlenme" anlamına gelen Fransızca bir kavramdır ve Türkçede ruh göçü ya da tenasüh olarak ifade edilmektedir. Bu inanca göre, ölümden sonra ruh yeniden bir bedende hayat bulur ve varoluşunu sürdürür. Kavram, tarih boyunca çeşitli kültürlerde farklı anlam ve yorumlarla ele alınmış olsa da çoğu zaman ölüm ötesi yaşam ve adalet arayışının bir parçası olarak görülmüştür.

Bu yazımda, reenkarnasyon kavramının tarihsel ve felsefi temellerini, İslam düşüncesindeki yerini ve günümüzdeki tartışmaları ele alırken, bilimsel ve teolojik açılardan sunmayı amaçlıyorum.

Kadim Doğuda Reenkarnasyon



Reenkarnasyon fikri özellikle Hinduizm, Budizm, Jainizm(Yazının sonuna bakınız.) gibi Doğu dinlerinde merkezi bir yer tutar. Zamanında benim çok ilgimi çeken, Hinduizm'de "samsara" adı verilen bu döngü özetle bir ruhun karma yasasına bağlı olarak tekrar tekrar doğmasını anlatır. Karma, kişinin bu hayatta yaptığı eylemlerin bir sonraki yaşamını nasıl şekillendireceğini belirler. Budizm'de ise reenkarnasyon, "nirvana"ya ulaşana kadar süren bir ruhsal arınma sürecidir. Budizm'de nirvanaya, Dört Yüce Gerçek ve Sekiz Aşamalı Yol takip edilerek ulaşılır; bu, arzuların ve cehaletin aşılmasıyla acıdan tamamen kurtulmayı sağlar. Bu süreç, ahlaki disiplin, meditasyon ve bilgelik geliştirerek zihinsel ve ruhsal arınmayı içerir. Bu öğretiler, yaşamın geçiciliğini vurgulayarak insanları daha erdemli ve farkındalık dolu bir yaşam sürmeye teşvik eder de diyebiliriz.

Reenkarnasyon inancı, en güçlü köklerini Hindistan’da bulmuştur. Hinduizm ve Budizm’de, bu fikir “samsara” olarak adlandırılır ve yaşamın bir döngü olduğu düşüncesini ifade eder. Burada ruh, bir bedenin ölümünden sonra başka bir forma dönüşerek yeniden doğar. İnsanın bu döngüden kurtulup “mokşa” ya da “nirvana”ya ulaşması için karmik bağlarından arınması gerektiğine inanılır. Karmik borçların her yeni yaşamda ödeneceği fikri, insanı içsel bir hesaplaşmaya ve ahlaki bir yaşama yönlendirir.

Bu inanç, insana sonsuz bir fırsat ve umudu temsil eder. Her yaşam bir ders, her ölüm yeni bir başlangıçtır. Ölüm korkusu yerini, yeni bir formda var olma fikriyle bir tür huzura bırakır.

Antik Yunan ve Batı Felsefesi

Antik Yunan’da, reenkarnasyon fikri filozoflar aracılığıyla şekillenmiştir. Pisagor, ruhun ölümsüzlüğüne ve farklı bedenlerde yeniden doğduğuna inanırdı. Platon, “Phaedrus” ve “Devlet” adlı eserlerinde, ruhun bir bedenden diğerine geçtiğini ve bilgeliğe ulaşana kadar bu döngünün devam ettiğini savunur. Platon’un reenkarnasyon hakkındaki açıklamaları, insan ruhunun bilgeliği aradığı uzun ve zorlu yolculuğu betimlemekle kalmaz, aynı zamanda ölümden sonra yaşam fikrini Batı düşüncesine derinlemesine işler. Aynı dönemde Orfik geleneği, ruhun arınma sürecini vurgulamıştır.

Orta Çağ'da, Gnostikler ve bazı Hristiyan mezhepleri, reenkarnasyonu öğretilerine dahil etmiştir. Ancak, Katolik Kilisesi bu inancı sapkınlık olarak değerlendirmiş ve reddetmiştir. Bu sebeple reenkarnasyon inancı Batı'da uzun bir süre arka planda kalmıştır.

Modern Dönemde Reenkarnasyon

Özellikle 19. yüzyılda Teosofi hareketi ve Spiritüalizm ile yeniden popülerlik kazanmıştır. Helena Blavatsky ve Allan Kardec gibi isimler, bu fikri geniş kitlelere taşımışlardır. 20. yüzyılda ise Dr. Ian Stevenson gibi araştırmacılar, reenkarnasyonun bilimsel açıdan incelenmesine öncülük etmiştir. Buna daha ayrıntılı bir şekilde değineceğiz. Şimdilik İslam düşüncesine geçelim.

İslam düşüncesinde reenkarnasyon

İslam düşüncesinde reenkarnasyon öğretisi, ruhun mahiyeti, bedensel yeniden doğuş ve ahiret anlayışı, önemli felsefi ve teolojik tartışmalara yol açmıştır. İslam'da reenkarnasyon inancı yer almaz, aksine ölüm sonrası ruhun bir başka bedende yeniden doğması yerine, ruhun ölümden sonra bir süre bekleyeceği ve kıyamet günü yeniden diriltilip amelleri üzerinden yargılanacağı bir anlayış benimsenir. Bu bakış açısına göre, ölüm bir son değil, bir geçiştir ve her birey ahirette, dünyada gerçekleştirdiği eylemlerine göre hesaba çekilecektir.

1. Ruh Ölümden Sonra Tekrar Bir Bedene Döner Mi?

İslam'da ölüm, bedensel bir son olarak kabul edilse de ruhun varlığı devam eder. Ruhun ölümden sonra tekrar başka bir bedene doğması gibi bir düşünce, İslam’ın öğretilerine aykırıdır. İslam’a göre, ölüm, fiziksel bedenin sonlanmasıdır fakat ruh, Allah’ın takdirine göre ahirete geçer ve bu süreçte bedenin bir önemi yoktur. Kişi, ahiret hayatında dünya bedeninden farklı bir şekle bürünür, ancak bu yeniden doğuş, reenkarnasyon değildir. Kur'an'da, ölüm sonrası bir ruhun başka bir bedene geçişine dair doğrudan bir öğreti bulunmamaktadır. Bunun yerine, ölümden sonra ruhların berzah âlemine geçtiği, bu âlemde bir süre bekledikleri, kıyamet günü yeniden diriltilerek amelleri üzerinden yargılanacakları vurgulanır.

2. Ruhun Ahirette Hangi Bedenle Buluşacak?

İslam’a göre, ahiret yaşamında ruh yeniden bedenlenir. Ancak bu beden, dünyadaki bedenden farklıdır ve ahirete uygun bir şekilde yaratılır. Kişinin dünyada yaptığı ameller, iman durumu ve Allah'a olan bağlılığına göre, ahirette kendisine uygun bir şekilde yeniden yaratılacaktır. Ahiret bedeninin, dünya bedenine benzemesi gerekmez. Bu beden, Allah'ın takdirine göre şekillenir ve kişi, ahiret hayatına imanına ve amellerine göre uygun şekilde kabul edilir. Kur'an'da, ahirette dirilişin önemli bir yer tuttuğu ve her insanın amelleri üzerinden yargılanacağı belirtilir (örneğin, Al-Zalzalah, 99:7-8). Bu, ruhun ahirette Allah'ın adaletine uygun bir bedenle buluşacağını gösterir.

3. İyilik Yapanlarla Kötülük Yapanlar Arasında Adalet Nasıl Sağlanacak?

İslam düşüncesinde adalet, en temel ilkelerdendir ve ahiret inancı, Allah’ın adaletinin en yüksek biçimde tecelli edeceği bir yerdir. İyilik yapanlarla kötülük yapanlar arasında adalet, kıyamet günü her bireyin yaptığı amellerine göre verilecek mükâfat ve cezalarla sağlanacaktır. İslam’a göre, Allah mutlak adalet sahibidir ve kimseye haksızlık yapılmaz. Her birey, dünyada yaptığı her şeyden sorumludur ve ahirette amelleri üzerinden hesap verecektir. İyi ameller işleyenler cennete, kötü ameller işleyenler ise cehenneme gideceklerdir.

Kur'an, bu adalet anlayışını sıkça vurgular. Örneğin, Al-‘Imran Suresi’nde (3:182) şöyle buyurulmuştur:

"Bu, Allah’ın adaletidir; hiçbir kimse, bir başkasının günahını yüklenmeyecek, her birey sadece kendi eylemlerinden sorumlu olacaktır."

Ayrıca, Kur'an’da adaletin sağlanacağına dair çok sayıda ayet vardır. Adalet, İslam’da sadece bir kavram değil, aynı zamanda Allah’ın insanların dünyadaki hayatlarına göre vereceği cezalar ve ödüllerin teminatıdır. İyi amellerin karşılığı cennet, kötü amellerin karşılığı ise cehennemdir. Bunun dışında Allah’ın rahmetiyle, işlediği günahlar nedeniyle cehennemde olan bazı kişiler, Allah’ın dilemesiyle affedilebilir.

4. Berzah Âlemi ve Dirilişin Vurgulanması

Kur'an’da reenkarnasyona dair herhangi bir açık ifade yoktur, aksine ölümden sonra ruhun berzah âlemine geçişi ve kıyamet günü yeniden dirilişi ile ilgili öğretiler ön planda tutulur. Berzah, ölüm ile kıyamet arasında ruhların geçiş yaptığı bir âlem olarak tanımlanır. Bu dönemde ruhlar, dünya ile ahiret arasında bir süre beklerler. Kıyamet kopmadan önce, Allah’a iman edenler ve kötü ameller işleyenler berzah âleminde farklı hallere bürünür.

Mü'minun Suresi'ndeki (23:99-100) ayet, ölüm sonrası ruhun bekleyişine dair bir başka örnektir:

"Herkes ölüm geldiğinde, 'Rabbim beni geri gönder, belki yapmam gereken amelleri yerine getiririm' der. Hayır! Bu, sadece onun söylediği bir kelimedir. Arkalarında, kıyamet gününe kadar, berzah (engelli bir hayat) vardır."

Bu ayet, ölüm sonrası ruhun bir bekleyiş içinde olduğunu ve kıyamet gününe kadar herhangi bir bedensel yeniden doğuşun mümkün olmadığını belirtir.

Doğadan İlham Alan İnançlar

Bazı yerli kültürlerde reenkarnasyon, doğanın döngüselliğinden ilham alır. Mevsimlerin döngüsü, bir tohumun çürüyüp yeniden filizlenmesi, ayın farklı evreleri, tüm bunlar, ölüm ve yeniden doğuşun doğanın bir parçası olduğunu hissettirir. Afrika'nın bazı yerli kabilelerinde, bir çocuğun yeni doğduğunda aile büyüklerinden birinin ruhunu taşıdığına inanılır. Bu, ölümün asla bir son olmadığı, aksine hayatın kesintisiz bir halkası olduğu fikrini güçlendirir.

Spiritüalizm Adı Altında Reenkarnasyon

Spiritüalizmin içinde yer alan reenkarnasyon düşüncesi, aslında hayatın sürekliliğini vurgulayan bir öğreti olarak derin bir anlam taşır. Hani diyorlar ya, "hayat bir yolculuk," işte reenkarnasyon da bu yolculuğun bir devamıdır. Spiritüalizm, insan ruhunun varlığını kabul eden ve onun ölümden sonra yaşamaya devam ettiğini savunan bir felsefi öğreti olarak uzun bir geçmişe sahiptir. Bu inanç, pek çok farklı kültür ve dinin özünde yer almakla birlikte, özellikle Batı'da 19. yüzyılda daha sistematik ve modern bir hale gelmiştir. Spiritüalizmde reenkarnasyon, ruhun bir bedenden diğerine geçişini anlatan önemli bir inançtır. Bu kavram, ruhun ölüm sonrası yeni bir vücutta hayat bulması olarak açıklanabilir ve ruhsal gelişim sürecinin bir parçası olarak kabul edilir. Reenkarnasyon anlayışı, çoğu zaman bir tür cezalandırma veya ödüllendirme sistemi gibi algılansa da, spiritüalist bakış açısında bu durum daha çok ruhsal gelişimin bir yansıması olarak görülür. Ruh, önceki yaşamlarındaki hatalardan ders çıkarır, olumsuz deneyimlerin etkilerini yavaşça aşar ve sonunda mükemmel bir varlık haline gelir. Yani reenkarnasyon, sadece bir geçiş değil, aynı zamanda bir evrim sürecidir.

Bazı insanlar reenkarnasyonu kabul etmeyebilir, çünkü bu düşünce alışık oldukları bir dünya görüşüne ters gelebilir. Ancak bu, reenkarnasyonun gerçeğini değiştirmez. Düşünsenize, bir hayatı başka bir şekilde yaşama fırsatınız olsaydı neler değişirdi? Hangi hataları yapmazdınız? Hangi sevinçleri daha derin bir şekilde hissederdiniz? İşte reenkarnasyonun asıl büyüsü, bir fırsat, bir yeni başlangıçtır. Hatalarımızdan ders alıp yeniden doğmak, belki de insan olmanın en güzel yönlerinden biridir.

Sonuç olarak, reenkarnasyon, bir inançtan öte, insana hayatını daha anlamlı yaşama yolunda bir çağrıdır. Her yaşamda ruhumuzun bir parçası daha uyanır, her yeniden doğuşumuzda daha fazla anlayış kazanırız. İnsan olarak bu yaşamda ne kadar çok şey öğrendiysek, belki de o kadar çok yol almışızdır. Gelecek hayatlarımızda daha bilge, daha huzurlu olmayı ummak, insana bir tür umut da verir.

Bilimsel perspektif

Reenkarnasyon konusu, bilimsel perspektiften tartışmalı olsa da, bazı araştırmalar ve fenomenler bu inancı inceleyenlerin dikkatini çekmiştir. Dr. Ian Stevenson, bu alandaki en ünlü araştırmacılardan biridir ve özellikle çocukların "geçmiş yaşam anıları"na dair yaptığı çalışmalarla tanınır. Stevenson, 1960'lı yıllardan itibaren çocukların reenkarnasyonla ilgili iddialarını araştırmaya başlamış ve bir dizi vakayı belgeleyerek reenkarnasyon olasılığını sorgulamıştır.

Dr. Ian Stevenson’un Çalışmaları

Dr. Ian Stevenson, 40 yılı aşkın bir süre boyunca, dünya çapında 2.500'den fazla reenkarnasyon vakasını inceledi. Çalışmalarında, küçük çocukların önceki yaşamlarına dair ayrıntılı bilgiler verdikleri ve bu bilgilerin doğrulanabildiği iddiaları üzerinde durdu. Bazı vakalarda, çocuklar ölmüş kişilerin isimlerini, yaşamlarını veya öldükleri yerleri doğru bir şekilde belirtmişlerdir.

Bazı Örnekler:

  1. Shanti Devi Vakası (Hindistan): Bu vaka, Dr. Stevenson’un çalışmalarından önceki dönemde kaydedilen en ünlü örneklerden biridir. Shanti Devi, 4 yaşında geçmiş yaşamına dair anılar paylaşmaya başlamış, bir adamın öldüğünü ve kendisinin onun eşi olduğunu iddia etmiştir. Bu iddialar, araştırmacılar tarafından doğrulanmış ve Shanti Devi'nin anlattığı adamın gerçek yaşam öyküsüyle örtüştüğü bulunmuştur.

  2. Champa Devi Vakası (Nepal): 6 yaşındaki bir çocuk, ölümünden sonra yeniden doğan bir kadının kimliğine dair ayrıntılar vermiştir. Çocuk, yaşamı boyunca bu kişinin giydiği kıyafetleri ve yaşadığı evin içini detaylı şekilde tarif etmiştir. Yapılan araştırmalarda, bu kadının yaşadığı yer ve yaşamına dair bilgiler doğru çıkmıştır.

  3. Srinivasan Vakası (Hindistan): 2 yaşındaki Srinivasan, bir gün, önceki yaşamında bir öğretmen olduğunu ve başka bir şehirde öldüğünü söyledi. Olayı araştıranlar, gerçekten de önceki yaşamında belirttiği şehirde bir öğretmenin hayatını kaybettiğini ve çocuğun belirttiği detayların doğru olduğunu keşfetmiştir.

Bilimsel ve Psikolojik Açıklamalar

Stevenson’un bulguları, reenkarnasyonun doğruluğu konusunda şüpheci olan bilim insanları tarafından çoğunlukla eleştirilmiştir. Eleştiriler şu şekildedir:

  1. Bellek ve Psikolojik İhtimaller: Bazı bilim insanları, çocukların belirttiği geçmiş yaşam anılarının aslında aile üyeleri veya çevrelerinden duydukları hikayelerle ilişkili olabileceğini ileri sürer. Çocuklar, ailelerinde veya toplumlarında daha önce anlatılan geçmiş yaşam hikayelerini yanlışlıkla kendilerine aitmiş gibi hatırlayabilirler.

  2. Parapsikolojik Açıklamalar: Diğer bir görüş, söz konusu anıların "parapsikolojik" bir açıklaması olabileceğini savunur. Bu görüş, insanların bilinçaltında gizli bilgi ve anıları taşıyabileceğini, hatta bazı bilgilerin telepati veya sezgisel yollarla aktarılabileceğini ileri sürer.

  3. Doğa ve Öğrenme: Çocukların, bilinçli olarak veya bilinçsizce çevrelerinden öğrendikleri bilgileri bir tür oyun gibi yeniden yaratmaları da mümkündür. Özellikle, belirli yaşlardan önce çocukların daha kolay bilgi edinmesi ve çevrelerinden bu bilgiyi sezgisel olarak alabilmesi bilimsel açıdan da açıklanabilir.

Zorluklar ve Şüphecilik

Reenkarnasyon araştırmalarının en büyük zorluklarından biri, bu tür iddiaların bilimsel olarak doğrulanabilir olmamasıdır. Birçok psikolog ve bilim insanı, çocukların geçmiş yaşamlarına dair söyledikleri sözlerin yalnızca şans eseri doğru olduğuna inanır. Ayrıca, reenkarnasyonun biyolojik veya fiziksel bir temele dayanmıyor olması, bu inancın bilimsel anlamda geçerliliğini zayıflatmaktadır.

Dr. Stevenson ve diğer araştırmacılar, gözlemlerine dayanarak bazı çocukların önceki yaşamlarına dair doğru bilgiler verdiklerini iddia etmişlerse de, bu tür vakaların sayısı ve doğruluğu geniş çapta kabul görmemiştir. Çoğu bilimsel topluluk, bu vakaların tesadüflerden veya psikolojik mekanizmalardan kaynaklanabileceği görüşündedir.

Duygusal ve Manevi Derinlik

Reenkarnasyon fikri, insan kalbinde umut, korku ve merak uyandırır. Sevdiklerimizin bir başka hayatta bizimle buluşacağı düşüncesi, kayıpların yarattığı acıyı hafifletebilir. Öte yandan, geçmiş yaşamlarımızda kim olduğumuz, hangi hataları ya da başarıları biriktirdiğimiz soruları, varoluşun derin gizemlerini hissettirir.

Bu inanç aynı zamanda bir sorumluluk duygusu da yaratır. Eğer her eylemimiz bir sonraki hayatımızı etkiliyorsa, şimdi kim olduğumuz, gelecekte kim olacağımızın bir yansımasıdır. Bu düşünce, insanın kendini geliştirme çabalarına anlam katabilir. Bazıları ise bu sorumluluk duygusuna ihtiyaç duymadan da erdemli bir yaşam sürebilir. Ancak bu, oldukça az insanın başarabileceği bir yoldur.

Reenkarnasyon, aynı zamanda kimlik arayışı ve benlik sorgulaması için de bir alan açar. "Acaba geçmişte kimdim?" veya "Önceki yaşamlarımda yaptıklarım bugün beni nasıl etkiliyor?" gibi sorular, bireylerin kendileriyle daha derin bir bağ kurmasına yardımcı olabilir. Ancak bu tür bir sorgulama, bazen insanın mevcut hayatını göz ardı etmesine ve geçmişin hayali bir versiyonuna saplanmasına da yol açabilir ve insanı bir bataklık gibi içine çekebilir.


Reenkarnasyon, belki de insanın sonsuzluğu anlama çabasının bir ürünüdür. Ölüm gibi ürkütücü bir bilinmezi, yeni bir başlangıç fikriyle karşılamak, insanın hayatta kalma içgüdüsünün, umudunun ve inancının bir ifadesidir. Belki de en derin özlemlerimizden biri, kaybolup gitmek yerine, bir şekilde var olmaya devam etmektir.

Sonuçta reenkarnasyon, hem bireysel bir yolculuk hem de evrensel bir döngü fikrini içinde barındırır. Ve bu yolculuğun her adımı, insan ruhunun sonsuz arayışını anlatır: kim olduğumuz ve kim olmak istediğimiz üzerine bir düşünce…



A.ARDA AKDÜZ






Jainizm: Tüm canlılara şiddetsizliği esas alan, ruhsal arınma ve kendine hâkimiyet yoluyla özgürlüğe ulaşmayı hedefleyen bir Hint dinidir.

Teosofi hareketi: İnsanlığın spiritüel gelişimini ve evrensel bilgelik arayışını savunan, mistik ve dini bir öğreti olarak doğa, insanlık ve evrenin birliğini vurgular.



KAYNAKLAR

  • Karaman, Fikret. "Tenasuh veya Reenkarnasyon Üzerine Bir Değerlendirme." İ.Ü. İlahiyat Fakültesi Dergisi, Bahar 2017/8(1), 9-34.

  • Süleyman Ateş. Kur'an Işığında Soru ve Cevaplarla İslam. Yeni Ufuklar Neşriyat.

  • Stevenson, Ian. Children Who Remember Previous Lives: A Question of Reincarnation. University of Virginia Press.

  • Blavatsky, Helena. The Secret Doctrine. Theosophical Publishing House.

  • Kardec, Allan. The Spirits' Book.

  • Ali İhsan Yitik. "Tenasuh Maddesi." İslam Ansiklopedisi, Türkiye Diyanet Vakfı.

  • https://tr.wikipedia.org/wiki/Reenkarnasyon

  • Fikret KARAMAN, Tenasuh veya Reenkarnasyon Üzerine Bir Değerlendirme


Yorumlar

Popüler Yayınlar