Özetle: Göktürk Kağanlığı

 Göktürk Kağanlığı

Tarihin derinliklerine yolculuk yaptığımızda, Göktürk Kağanlığı’nın kurulması, sadece bir devletin doğuşu değil, aynı zamanda bir halkın özgürlük, birlik ve kimlik arayışının öyküsüdür. Bu hikâye, bozkırın sert iklimi kadar çetin, gökyüzü kadar sınırsızdır.



Göktürklerin Ortaya Çıkışı


Orta Asya’nın uçsuz bucaksız bozkırlarında tarih, bir halkın uyanışına tanıklık etti. Göktürklerin sahneye çıkışı, yalnızca bir kavmin ayağa kalkışı değil, aynı zamanda bir varoluşun ilanıydı. Bu, kaostan düzene, baskıdan özgürlüğe uzanan bir hikâyeydi.

  1. yüzyılın ortalarında, Avarlar (Eski Türkçe Apar (𐰯𐰺)) Orta Asya’da hüküm sürerken, baskı altındaki topluluklar arasında huzursuzluk giderek artıyordu. Demir işlemeciliğiyle ün salan Göktürkler, bu baskıya boyun eğmek yerine fırsat arayan bir halk olarak dikkat çekiyordu. Demir, yalnızca savaş için değil, aynı zamanda halkın dayanıklılığını ve kimliğini şekillendiren bir semboldü. Onlar için her dövülen kılıç, zincirlerin kırılmasının bir işaretiydi.

Göktürkler'in kaderi, liderleri Bumin Kağan'ın cesaretiyle değişti. O, yalnızca bir savaşçı değil, halkını yeniden şekillendirecek bir vizyonerdi. 552 yılında Avarların egemenliğine karşı başkaldırdı. Bu başkaldırı, yalnızca bir isyan değil, bir halkın özgürlük arayışının somutlaşmış haliydi. Bu süreçte, Bumin Kağan’ın zekâsı ve stratejik planlaması, Göktürklerin sahneye çıkışını hızlandırdı. Her hamlesinde bir bilinç, her savaşında bir amaç vardı: Kendi kaderini kendi elleriyle yazmak.

Göktürkler, bozkırın acımasız doğasına alışkın, zorlu yaşam koşullarını bilerek büyümüş bir halktı. Bu zorluklar, onları güçlü kıldı. İlk zafer, Avarların boyunduruğundan kurtuluşlarıydı. Ancak bu zafer, yalnızca bir başlangıçtı. Göktürkler, kendi adlarını taşıyan ilk devleti kurduklarında, bu bozkır yalnızca bir yurt değil, onların ruhunun bir yansımasıydı.



Onların ortaya çıkışı, bir ulusun uyuyan gücünün uyanışıydı. Bu uyanış, tarihin akışını değiştiren, güç ve kimlik arayışının en saf haliydi. Göktürkler, yalnızca bir halk değil, tarih sahnesine atılan bir iddiaydı: "Biz varız ve burada kalıcıyız."

Bumin Kağan, Türk tarihinin erken dönemlerinde önemli bir devlet adamı ve liderdir. Göktürk Devleti’nin kurucusu olarak bilinir ve Türk tarihindeki ilk Türk Kağanı unvanını taşır. Göktürkler, Türk adını ilk kez bir devlet adı olarak kullanan Türk topluluğudur. Bu nedenle Bumin Kağan, hem Türk siyasi tarihinde hem de Türk kültür tarihinde önemli bir figürdür.


Bumin Kağan’ın Ortaya Çıkışı




Göktürkler, M.S. 6. yüzyılda Asya’da bir güç merkezi haline gelmeye başlamıştır. Bu dönemde Orta Asya’da Avarlar (Juan Juanlar) hakimiyet sürüyordu. Göktürkler, Avarların egemenliği altında yaşayan bir topluluktu. Bumin Kağan, bu dönemde Göktürk boylarının lideri olarak ön plana çıktı.

Avarlara Karşı Başkaldırı

Bumin Kağan’ın liderliğindeki Göktürkler, Avarların ağır baskılarından ve ekonomik sömürülerinden rahatsızlık duyuyordu. Bumin Kağan, Avarlara bağlı bir lider gibi görünmekle birlikte, bağımsızlık için hazırlık yapıyordu. 552 yılında, Avarlara karşı bir isyan başlattı ve onları yenerek Göktürk Devleti’ni kurdu. Bu zafer, Orta Asya’da yeni bir güç dengesinin oluşmasına yol açtı.

Göktürk Devleti’nin Kuruluşu

Bumin Kağan, zaferden sonra kendisini "Kağan" ilan etti ve Göktürk Devleti’ni resmen kurdu. Devletin merkezi Ötüken olarak belirlendi. Ötüken, Türkler için kutsal bir yer olarak kabul edilir ve Türk devlet geleneğinde önemli bir yere sahiptir.

Bumin Kağan, Göktürk Devleti’nin siyasi, askeri ve ekonomik temellerini attı. Devlet, kısa sürede güçlü bir yapıya kavuştu ve Orta Asya’nın geniş bir bölgesine hakim oldu. Bumin Kağan’ın kardeşi İstemi Yabgu, batıya doğru genişleme politikalarını yürütmekle görevlendirildi. Bu sayede Göktürkler, İpek Yolu üzerindeki ticaret yollarını kontrol altına alarak ekonomik açıdan güçlendi.

Bumin Kağan’ın Ölümü ve Sonrası

Bumin Kağan, Göktürk Devleti’ni kurduktan kısa bir süre sonra, 552 yılında hayatını kaybetti. Ölümünden sonra yerine oğlu Kao (Kara) Kağan geçti. Devlet, doğu ve batı olarak ikiye ayrılmış bir şekilde yönetildi. Bumin Kağan’ın kardeşi İstemi Yabgu ise Batı Göktürk Devleti’nin liderliğini üstlendi. Bu ikili yapı, Göktürklerin daha geniş bir coğrafyada etkili olmasını sağladı.


Göktürk Yazıtları: Bir Medeniyetin Kayıtları




"Ey Türk! Üstte mavi gök çökmedikçe, altta yağız yer delinmedikçe, senin ilini ve töreni kim bozabilir?"


Göktürk Yazıtları (Orhun Yazıtları olarak da bilinir), Türk tarihinin en önemli yazılı eserlerindendir ve Türklerin bilinen en eski yazılı belgeleri arasında yer alır. 8. yüzyılda Göktürk Kağanlığı döneminde, Orhun Vadisi'nde (günümüzde Moğolistan sınırları içinde) dikilen bu anıtlar, Türklerin devlet yönetimi, toplumsal yapısı, tarihî olayları ve kültürel değerleri hakkında önemli bilgiler sunar. Göktürk Yazıtları, ilk kez 1889 yılında Rus araştırmacı Nikolay Yadrintsev tarafından keşfedilmiş ve Orhun Vadisi'nde Koşo Çaydam bölgesinde bulunmuştur. Yazıtlar, en çok Bilge Kağan, Kültigin ve Tonyukuk adına dikilenleriyle dikkat çeker.

Yazıtların içeriği, Göktürk Kağanlığı'nın tarihini, hükümdarların başarılarını ve halkın sıkıntılarını anlatırken, devlet felsefesine, Türk devlet anlayışına, halkın refahına, birlik ve beraberliğe dair önemli mesajlar verir. Ayrıca, Göktürklerin Çin’e karşı mücadelesi, bağımsızlık savaşları ve siyasi başarıları da metinlerde yer alır. Yazıtlarda, Bilge Kağan ve Kültigin’in halka yönelik öğütleri ve geçmişten ders çıkarma çağrıları dikkat çeker.

Göktürk Yazıtları, Eski Türkçe ile yazılmıştır ve Orhun alfabesi (Göktürk alfabesi) kullanılmıştır. Bu alfabe, 38 harften oluşur ve genellikle dikey olarak sağdan sola yazılmıştır. En bilinen yazıtlar, Bilge Kağan ve Kültigin adına dikilenlerdir. Bilge Kağan Yazıtı, Göktürk Kağanı Bilge Kağan’ın halkına hitaben yazdığı metinlerden oluşur ve Göktürk Kağanlığı'nın kuruluşunu, yönetim anlayışını ve halkın refahını konu alır. Kültigin Yazıtı ise, Göktürk ordusunun kahramanı Kültigin’in zaferlerini ve başarılarını anlatır.

Tonyukuk Yazıtı, Göktürk Kağanlığı’nın danışmanı ve veziri Tonyukuk’un başarılarını, stratejik dehasını ve devlet yönetimindeki önemli rolünü ele alır. Bu yazıtlar, Türk milletinin bağımsızlık mücadelesi, kültürel değerleri ve tarihî bilinci hakkında bilgi verir. Göktürk Yazıtları, sadece tarihî açıdan değil, dilbilimsel olarak da büyük önem taşır. Eski Türkçenin özelliklerini anlamak ve Türk dilinin gelişimini incelemek için temel kaynaklardan biridir.

Günümüzde Moğolistan'da koruma altına alınmış olan bu yazıtlar, Türk-Moğol iş birliğiyle korunmakta ve tanıtılmaktadır. Göktürk Yazıtları, Türk tarihini anlamak ve geçmişle bağ kurmak için eşsiz bir miras olarak kabul edilmektedir.


Göktürklerin Coğrafyası ve Stratejisi


Göktürkler, Orta Asya'nın tarihsel ve coğrafi olarak önemli bir kavmi olup, Türk tarihinin ilk büyük devletlerinden birini kurmuşlardır. Göktürklerin coğrafyası, Orta Asya'nın geniş bozkır alanlarını kapsar ve bu coğrafya, onların askeri stratejileri ve toplumsal yapıları üzerinde büyük bir etki yaratmıştır.

Coğrafya

Göktürklerin yerleşim alanları, bugünkü Moğolistan, Kazakistan, Çin'in batısı, ve Rusya'nın güney bölgelerini kapsayan geniş bir alanı kapsamaktadır. Bu coğrafya, büyük bozkırlarla çevrili olup, geniş ova ve dağlık bölgeleri içerir. Bu bölge, Göktürklerin göçebe yaşam biçimini ve hayvancılıkla geçimlerini sürdürmelerini mümkün kılacak doğal kaynaklar sunmuştur. Bu bozkırların, aynı zamanda uzak mesafeleri hızla kat etmeyi sağlayacak stratejik yollarla donatılmış olması, Göktürklerin askeri ve ticari hareketliliklerini kolaylaştırmıştır.



Askeri Strateji

Göktürkler, coğrafyalarının sunduğu imkanları askeri stratejileri için kullanmışlardır. En önemli askeri stratejileri, hızlı hareket kabiliyetlerine sahip atlı ordularıdır. Göktürkler, bozkırlarda yaşayan halkların geleneksel atlı savaşçı kültürüne dayalı olarak, ani baskınlar yapabilen, çevik ve esnek bir ordu oluşturmuşlardır. Ayrıca, dağlık arazilerden yararlanarak, düşmanları zor koşullara sokmuş ve dar alanda savaşmayı tercih etmişlerdir.

Bu askeri stratejiler, Göktürklerin hem Orta Asya'da hem de çevre bölgelerde güçlü bir tehdit oluşturmasına olanak sağlamıştır. Göktürkler, aynı zamanda geniş alanlarda izleme ve kontrol yapabilen, güçlü iletişim ağları kurarak ordularının etkinliğini artırmışlardır.

Stratejik İttifaklar ve Dış Politika

Göktürkler, yalnızca askeri güçlerine dayanmakla kalmayıp, stratejik ittifaklar kurarak dış politikada da başarılar elde etmişlerdir. Göktürklerin dış politikadaki en önemli hedeflerinden biri, Orta Asya'da güçlü bir denetim sağlamaktı. Bu amaçla, Çin ve Sasani İmparatorluğu gibi büyük güçlerle diplomatik ilişkiler kurmuşlar, hem askeri hem de ticari stratejiler geliştirmişlerdir. Göktürkler, Çin ile ilişkilerinde bazen ittifaklar kurmuş, bazen de düşmanlık yapmışlardır.

Ekonomik ve Sosyal Yapı

Göktürklerin ekonomisi büyük ölçüde hayvancılık ve göçebe ticarete dayalıydı. Yüksek verimli bozkırlarda yetiştirilen atlar, yünlü hayvanlar ve diğer hayvancılık ürünleri, hem Göktürk toplumunun geçimini sağlamış hem de dış ticarette önemli bir yer tutmuştur. Ayrıca, Orta Asya'nın geçiş yollarında yer almaları, Göktürklerin ticaret açısından stratejik bir noktada bulunmalarına imkan sağlamıştır.

Göktürklerin sosyal yapısı ise kabileler ve boylar üzerine kuruluydu. Bu yapının, hem askeri hem de toplumsal düzeni kontrol etmede önemli bir rolü vardı. Göktürkler, Orta Asya'daki diğer Türk boylarıyla birleşerek daha geniş bir devlet yapısı oluşturmuşlardır. Bu birleşmeler, devletin askeri gücünü artırmış ve Göktürklerin coğrafi olarak daha geniş alanlara yayılmalarına yardımcı olmuştur.

Sonuç olarak, Göktürklerin coğrafyası, askeri stratejileri, dış politika yaklaşımları ve ekonomik yapıları, onların Orta Asya'da güçlü bir devlet kurmalarına olanak sağlamıştır. Bu stratejiler, Göktürklerin hem kendi coğrafyalarındaki hem de çevresindeki halklarla olan ilişkilerinde belirleyici olmuştur.


Halkın Günlük Hayatı



Göktürkler, 6. yüzyılda Orta Asya'da kurulan ve Türk tarihinin önemli bir dönemini oluşturan bir göçebe toplumdur. Günlük yaşamları, göçebe kültürün ve bozkır ikliminin etkisiyle şekillenmiştir.

Yerleşim ve Konut

 Göktürkler, göçebe yaşam tarzını benimsemişlerdir. Yaz aylarında sulak ve otlak alanlara, kış aylarında ise daha korunaklı bölgelere göç ederlerdi. Yaşam alanları, taşınabilir ve dayanıklı malzemelerden yapılan keçe çadırlardan (yurt veya otağ) oluşurdu. Bu çadırlar, aile birliğinin kutsal bir sembolü sayılır ve Türk aile yapısının temelini oluştururdu.

Ekonomi ve Geçim Kaynakları

 Göktürklerin ekonomisi, büyük ölçüde hayvancılıkla şekillenmiştir. At, koyun, sığır, deve ve katır gibi hayvanlar beslenir, etleri tüketilir, sütleri kımız gibi içkilere dönüştürülür, derileri ise giyim ve diğer ihtiyaçlar için kullanılırdı. Ayrıca, tarım faaliyetleri de sınırlı olarak gerçekleştirilir; buğday, arpa, darı gibi tahıllar yetiştirilirdi. Ticaret, özellikle İpek Yolu üzerinde stratejik konumları sayesinde gelişmiştir. Çin ile yapılan ticaret, ekonomilerini canlı tutan en önemli unsurlardan biriydi.

Toplum Yapısı ve Aile

 Göktürkler, aile birliğine dayalı bir toplum yapısına sahipti. Aileler, baba erkil bir yapıda olup, kan bağı esasına dayanarak oguş (aile) ve urug (soy) birimlerini oluştururdu. Kadınlar, aile ve toplum hayatında önemli bir rol oynar; ev ve hayvan işleriyle ilgilenir, aynı zamanda savaş zamanlarında da görev alabilirlerdi. Çocuklar, küçük yaşlardan itibaren askeri eğitime tabi tutulur; at binme, ok ve yay kullanma gibi beceriler kazandırılırdı.

Kültür ve Din

 Göktürkler, Tengricilik inancına sahipti. Doğaya ve atalara saygı gösterir, şamanlar dini ritüelleri yönetir ve hastalıklarla mücadele ederlerdi. Eğlenceler arasında at yarışları, okçuluk ve güreş gibi etkinlikler yer alır; bu aktiviteler aynı zamanda savaş eğitimlerinin bir parçasıydı.

Giyim ve Beslenme

 Giyim, iklim koşullarına uygun olarak ceket, pantolon, çizme, börk ve kemer gibi kıyafetlerden oluşurdu. Beslenme, hayvansal ürünler üzerine kuruluydu; et, süt ve süt ürünleri temel gıda maddeleriydi. Kahvaltı kültürü, taze süt ve süt ürünleri, ekmek ve et ürünleriyle zenginleşmişti.

Göktürklerin günlük yaşamı, göçebe kültürün ve bozkır ikliminin etkisiyle şekillenmiş, aile birliği, hayvancılık, ticaret ve Tengricilik inancı etrafında gelişmiştir.


Göktürk İnancı: Tengricilik




Tengricilik konusuna çok kapsamlı girmeyeceğim bunun hakkında ayrıca bir yazım mevcut. Daha detaylı öğrenmek için okumanızı tavsiye ederim. 

Göktürkler, Orta Asya'nın derin bozkırlarında, tarih öncesi dönemlerden gelen göçebe bir halk olarak, güçlü bir dini inanç sistemine sahipti. Aslında bir din değil, inanç gibidir ancak daha iyi anlatım için din şeklinde bahsetmem daha uygun olacaktır. Göktürklerin dini, halkın yaşam tarzıyla uyumlu şekilde şekillenmiş, doğa ve evrenle iç içe bir inanç anlayışını benimsemişlerdir. Göktürklerin dini inançları, temelde Tengricilik ve Şamanizm’in bileşeni olarak karşımıza çıkar. Bu inançlar, insan ve doğa arasındaki bağlantıyı derinleştiren, insanın kaderini gökyüzünden gelen Tanrı’nın belirlediği düşüncesini temel alır.

Tengricilik, Göktürklerin en baskın dini inancıydı. Bu inanç, adını Tengri'den alır; Tengri, Göktürklerin inancında yüce tanrıdır. Tengri, hem göğün hem de yerin yaratıcısı ve düzenleyicisidir. Göktürkler, Tanrı’nın doğa üstü gücüne inanır, onun izni olmadan hiçbir şeyin olamayacağına inanırlardı. Tengri'nin gücünü simgeleyen doğa olayları, karanlık ve aydınlık arasındaki dengeyi sağlayan her şey, bu inanç sisteminin parçalarıydı. Tanrı, aynı zamanda Türk milletinin koruyucusuydu ve Göktürkler, onun rızasını kazanmak için yaşamlarını ona göre düzenlemeye çalışırlardı.

Tengricilik’te doğa, kutsal kabul edilen unsurlardan biriydi. Göktürkler, doğayı sadece bir kaynak değil, aynı zamanda bir kutsallık olarak görürlerdi. Dağlar, gökyüzü, nehirler, ormanlar ve hayvanlar bu kutsallığın birer yansımasıydı. Göktürkler, doğa ile uyum içinde yaşamanın, Tanrı’nın iradesine uygun hareket etmek olduğunu kabul ederlerdi. Tanrı’nın işaretlerini, doğadaki hareketlerde, gökyüzündeki olaylarda ararlardı. Her bir doğa olayının, Tanrı’nın bir mesajı olduğuna inanırlardı.

Tengricilikte, Tanrı’ya en yakın olanlar ise şamanlardı. Şamanlar, ruhsal ve fiziksel dünyalar arasında köprü görevi gören, doğayla iç içe yaşayan kutsal insanlardı. Şamanlar, Tanrı’dan gelen mesajları iletmek, insanları iyileştirmek, kötü ruhlardan korumak ve toplumsal düzeni sağlamak için önemli bir role sahipti. Göktürkler, şamanların ritüel ve ibadetlerine büyük saygı gösterir, onların toplum içindeki yerlerini kutsal kabul ederlerdi. Şamanlar, her türlü hastalığa karşı iyileştirici güçlere sahip olduklarına inanılır, ruhsal yolculuklar yaparak tanrıların ve ataların ruhlarıyla iletişim kurduklarına inanırlardı.

Atalar kültü, Göktürklerin dini inançlarında önemli bir yer tutar. Atalara olan saygı, sadece tarihsel değil, aynı zamanda ruhsal bir bağın da ifadesiydi. Göktürkler, atalarının ruhlarının onlara rehberlik ettiğine inanır ve atalarına karşı derin bir saygı duyarak onların hatıralarını yaşatmaya özen gösterirlerdi. Bu saygı, yalnızca mezarlarına gösterilen özenle sınırlı değildi, aynı zamanda ataların ruhlarıyla iletişim kurarak, onlardan alınan öğütlere göre yaşamlarını düzenlerlerdi.

Göktürklerin dini inançlarının en temel unsurlarından biri de kader inancıdır. Göktürkler, her şeyin Tanrı tarafından belirlenmiş bir düzene göre hareket ettiğine inanırlardı. Kader, insanın hayatında olan her şeyin önceden Tanrı tarafından yazıldığına inanılan bir kavramdı. Bu inanç, Göktürklerin yaşamda aldıkları tüm kararların, onların güçsüzlük ve kaderlerine boyun eğmişliklerinin bir yansımasıydı. Kaderin önünde durmak, Tanrı’nın iradesine karşı çıkmak anlamına gelirdi. Bu nedenle, Göktürkler hayatlarını düzenlerken Tanrı’nın iradesine boyun eğmeyi temel bir ilke olarak kabul ederlerdi.

Göktürklerde dinin, toplum düzenine etkisi de büyüktü. Dini inançlar, sadece bireysel bir manevi deneyim değil, aynı zamanda toplumsal bir düzenin ve halkın birliğini sağlamada da kullanılıyordu. Toplumda istikrar sağlamak için dini törenler, ataların ruhlarına dualar, savaş zamanlarında Tanrı’ya adaklar sunulurdu. Göktürkler, zaferlerini Tanrı'nın gücüne bağlamış, kayıplarını ise Tanrı’nın iradesine yormuşlardı. Bu inançlar, savaşçı bir halkın ruhunu besleyen ve ona moral kaynağı olan önemli bir unsurdu.

Sonuç olarak, Göktürklerin dini inançları, hem bireysel yaşamı hem de toplumsal yapıyı derinden etkileyen bir yapıya sahipti. Tengricilik, doğa ile uyum içinde yaşama ve Tanrı ile bağlantı kurma amacını güderken, şamanizm de toplumun manevi hayatının temellerini atıyordu. Göktürklerin dini inançları, sadece bir halkın manevi yönünü şekillendirmekle kalmayıp, aynı zamanda onların dünya görüşlerini, toplum yapılarını ve yaşam biçimlerini de belirlemiştir. Bugün, Göktürklerin dini mirası, Orta Asya’daki Türk toplulukları ve onların kültürel tarihinin bir parçası olarak varlığını sürdürmektedir.


Göktürk Kağanlığı’nın Düşüşü ve Mirası


Göktürk Kağanlığı, 6. yüzyılın ortalarında Orta Asya'da kuruldu ve kısa süre içinde büyük bir imparatorluk haline geldi. Ancak, 8. yüzyılın başlarında iç ve dış sebeplerle zayıflayarak çökmeye başladı. Göktürklerin düşüşü, pek çok siyasi, ekonomik, kültürel ve toplumsal faktörün bir araya gelmesiyle şekillenmiştir. Bu düşüşün ardından ise Göktürk Kağanlığı, hem Türk tarihi hem de dünya tarihi açısından önemli bir miras bırakmıştır.



Göktürk Kağanlığı’nın düşüşünün sebepleri arasında iç isyanlar, yönetim zafiyetleri ve bölgesel ayrılıklar önemli bir yer tutar. Göktürkler, geniş toprakları ve farklı boylardan oluşan halkları yönetmekte zorlanıyordu. Yerel beylerin bağımsızlık istekleri ve bölgesel çekişmeler, merkezi otoritenin zayıflamasına yol açtı. Bu durum, iç istikrarsızlığa ve halk arasında güven kaybına neden oldu. Ayrıca Batı Göktürkleri ve Doğu Göktürkleri arasındaki ayrılıklar, kağanlığın birleşik bir güç olarak hareket etmesini engelledi. Bu ayrılık, kağanlığın devamlılığını sürdürebilmesi için gerekli olan birliği bozan önemli bir faktördü.

Bununla birlikte, Çin’in müdahaleleri de Göktürk Kağanlığı’nın düşüşünde belirleyici bir rol oynamıştır. Çin, başlangıçta Göktürkler ile büyük zaferler kazanmışken, zamanla onları zayıflatacak dış politikalara yöneldi. Özellikle Tang Hanedanı, Göktürkler arasında iç karışıklıklar yaratmayı başarmış ve bölgedeki Türk boylarını kendi yanına çekerek, Göktürk Kağanlığı'nı zayıflatmıştır. Ayrıca, Göktürklerin ekonomisi büyük ölçüde hayvancılıkla şekillenmişti, ancak bu sistemin sürdürülebilirliği zayıflamış, bozkırda yaşayan halk kaynaklarını tüketmeye başlamıştı. Ekonomik zorluklar ve göçebe yaşam tarzının verimlilikten uzak olması, çöküşü hızlandırdı.

Göktürk Kağanlığı, 740 yılında Doğu Göktürk Kağanı II. Bilge Kağan’ın ölümüyle iyice zayıflamış ve nihayetinde 744 yılında Çin’e bağlı bir hükümetin desteğiyle Uygurlar tarafından yıkılmıştır. Uygurlar, Batı Göktürkleri’nin yerini alarak Orta Asya'da yeni bir güç olarak ortaya çıkmıştır. Bu tarihten itibaren Göktürk Kağanlığı’nın varlığı sona ermiştir.

Göktürk Kağanlığı’nın yıkılmasına rağmen bıraktığı miras, Türk tarihi açısından son derece önemlidir. Göktürkler, ilk Türk devletini kurarak, Orta Asya'da devletleşme sürecine öncülük etmişlerdir. Kağanlık, Türk milletinin devlet kurma geleneğinin temelini atmış ve birçok Türk boyu için örnek teşkil etmiştir. Türk hükümdarlarının adalet, ordu düzeni ve devlet yönetimi gibi unsurlarda belirlediği standartlar, sonraki Türk devletlerinin yapısal organizasyonlarında etkili olmuştur.

Göktürkler, ayrıca Türk alfabesini geliştirerek yazılı kültürün temellerini atmışlardır. Göktürk Alfabesi, Türk dilinin ilk örneklerini sunmuş ve Türk dünyasında önemli bir yazılı kültür mirası bırakmıştır. Bu alfabenin en ünlü örnekleri, Orhun Yazıtları’nda yer almaktadır. Orhun Yazıtları, hem Türk dilinin ilk örnekleri olarak hem de Türk kültürünün önemli belgeleri olarak büyük bir tarihsel değere sahiptir.



Tengricilik inancı, Göktürkler için önemli bir yer tutuyordu. Bu inanç, doğa ile uyum içinde yaşamayı, atalara saygıyı ve manevi liderlerin rolünü ön plana çıkaran bir inanç sistemiydi. Göktürklerin Tengriciliği, sonraki Türk topluluklarının dini yapıları üzerinde etkili olmuş ve İslamiyet’in kabulünden önceki dönemdeki Türklerin dini ve kültürel yapıları üzerinde kalıcı bir iz bırakmıştır.

Göktürkler, savaşçı bir toplumdu ve askeri güçleri, onların en önemli özelliklerinden biriydi. Göktürklerin savaş taktikleri, atlı okçuluk ve düzenli ordu yapıları, sonraki Türk devletlerinin askerî stratejilerine yön vermiştir. Orta Asya'daki birçok Türk devleti, Göktürklerin ordu yapısını örnek alarak benzer askeri düzenlemelere gitmiştir.

Tengricilik özetle bir yaşam biçimi, hayat amacıdır. Saygıdır, sevgidir, kutsallıktır, adalettir.

Bugün, Göktürk Kağanlığı’nın mirası, Türk milletinin tarihine altın harflerle yazılmış bir sayfa olarak durmaktadır. Bumin Kağan’ın liderliği, halkın azmi ve birliği, sadece kendi dönemlerinin değil, tüm insanlığın hafızasında yankılanmaya devam etmektedir. Bu hikâye, bozkırın sonsuzluğu kadar derin, insan ruhunun sınırsız arayışı kadar ilham vericidir.


A. A. AKDÜZ


Yorumlar

Popüler Yayınlar